filmi tek bir cümleye indirgemem gerekseydi korkulara rağmen yapman gerekeni yapmak ve bazen de korkularını içselleştirip kullanmak diyebilirim. Ana karakterimiz çok büyük başarıların üstesinden geldi Bu şekilde betimliyorum çünkü geçmişte ya da günümüzde sevdiğin iki şeyi asla birlikte yapmazsın algısına kapılmıştık. Hem basketbolu bırakmadı hem de yazmayı. Hatlar da yaptı tabi ki dostlarından çok fazla ödün verdi mesela. Yazarsa geçmişinden korkan ve kendi saklandığı dünyasına kimseyi almayan bir adam. Ta ki siyah bir çocuk merakına yenik düşüp evine gizlice girene kadar. Onun içindeki cevheri kullanmasında yardım etti. Siyah çocukta ona dostluğu ve korkmamayı hem öğretti hem de yazarın yüne vurdu. Filimde en çok dikkatimi çeken olay ise: Yazarın bir dürbünle basket oynayan çocukları izlerken “bunu ben de yaparım” demesiydi. Filimin sonunda yazarın kansere yenik düşüp ölümünün ardından genç çocuğa evini ve içindeki her şeyi bırakması beni çok etkiledi çünkü bıraktığı tek şey ev ve içindeki eşyalar değildi anılardı ve bir mektup.
Bazen bazı şeyleri uzun uzaya anlatmamıza gerek yoktur. Kimse uzun yazıları sevmez zaten ama kimi zaman bazı duygular birkaç sayfaya sığmaz. Ben filim hakkındaki kendi duygularımı ve düşüncelerimi yazarken çok uzun şeyler yazmayacağım. Çok fazla duygulandım diyebilirim çünkü dostlukları çok değişik bir şekilde başladı ve hüzünlü bir şekilde son buldu. İzlerken aslında yazarların kendi korkularının arkasına saklanmak yerine onu alıp işleyip bir mücevhere dönüştürse bile hala korkabildiğini gördüm. Değişik bir deneyimdi açıkçası. Yazarın farklı bakış açısında en çok dikkatimi çeken şeylerden biri de asla saçma sapan işlere harcayacak zamanının olmaması, çift taraflı çorap giymesi ve espritüel yaklaşımı oldu.